15 Aralık 2012 Cumartesi

Tavistock, Medya, Davranış Biçimi Kontrolü ve Kitle Hipnozu


Öncelikle şunu söyleyeyim: Tavistock’tan önce medya konusuna değinerek başlıyorum, sabrederek okuyun. Çünkü anlattıklarım en nihayetinde Tavistock’a bağlanacak.

Medya, kitleleri yönlendirmede birincil etkendir. O “medyaya güven sıffıır sıffır” diyen sikimsonik anketlerin amına koyayım ben. Siktir edin onları. Herkes “medya yalan söylüyor” diye bağırıyor ama herkes medyada dayatılanları kabul ediyor. Bu psikoloji ile alakalı bir konu. Bir insana 40 kere deli dersen deli olur. Saçma gibi gözükse de bu söz doğru. Aşağıda çeşitli örneklerle bunları daha detaylı göstereceğim.

Bu yazıda subliminal mesaj örnekleri falan vermeden medyanın kitleleri nasıl yönlendirdiğinden söz edeceğim. Öyle çizgi filmlerden subliminal yarak resmi falan yok yani, daha derine iniyorum, işin mantığına… Subliminal mesajlarla ilgili amlı yaraklı resimleri bir çok blogda ve forumda bulabilirsiniz.

Ana başlıklara ayırırsak, medya; kitleleri iki şekilde hipnoz eder.
1. Toplumlara gerçeği değil, kendi yarattıkları gerçekleri defalarca göstererek.
2. Hazırlanan belirli formatlarla izleyicilerin bilinçaltlarına ve davranışlarına hükmederek. (İzleyiciyi formatlayarak)

Birinci maddede sözünü ettiğim konuyu detaylandırmaya gerek yok, en büyük örneği 11 Eylül’dür. Konu ile ilgili September Clues belgeselini izleyebilirsiniz. Hollywood’un terör temalı filmlerinde Arapların ve İslam dininin terörle bağlantılı gösterilmesi de bunun en basit örneklerindendir.

Güzel bir karikatür vardı, çoğunuz görmüştür ama görmeyenler için yayınlayayım.



Türkiye’de ise en güzel örneği Ergenekon davasıdır. Her “operasyon dalgası” sonrasında defalarca terör örgütü vurgusu yapılmıştır; bu “örgüt” ve operasyon Türk milletinin kutsalı diyebileceğimiz “Ergenekon” adıyla anılmıştır. Zir Vadisi’ndeki kazılar başlamadan kazılardan çıkacak olan mühimmat listeleri televizyonlarda yayınlanmıştır. Kazı esnası da devlet televizyonu TRT başta olmak üzere dinci kanallar ve haber kanallarında da canlı olarak yayınlanmıştır. Tüm ülke bunları izledi. Peki Zir Vadisi’ndeki kazılarda çıkan mühimmatların 2 gün önce gömüldüğünün ortaya çıktığında bu kanallar neden görmezden geldi? Düşünün, mühimmatların üzerindeki gazete küpürleri bile kazının yapıldığı tarihten 2 gün önceye ait. Bu kadar dalga geçiliyor bu milletin zekasıyla…

Geçtiğimiz gün Ergenekon davasındaki hukuk katliamına "dur" demek isteyen, davanın aslında tamamen siyasi olduğunu, ortada bir tertip olduğunun farkına varan binlerce kişi Silivri'de buluştu. Adeta isyan etti... Peki internet medyası bunu nasıl verdi?

Bakın şimdi:

Zaman Gazetesi'nin internet sitesinden küçük bir kare...


Ensonhaber adlı bir site var, bu da oradan...


Yorum yapmaya gerek bile duymuyorum, durum ortada...

Her neyse…

İkinci madde ise, medyanın kullandığı dil, öncelikli olarak bilinçaltı ve daha sonra davranışlarla ilgilidir. Bu davranışlar toplum mühendisleri, psikologlar, sosyologlar ve bilim adamlarının incelemeleri ve araştırmaları sonucunda çeşitli saldırılarla şekillendirilir.

Şöyle açıklayayım; Belirli seslerin, sembollerin ve renklerin tekrarlanması, insanın bilinçaltında farklı şeylerı tetikler. Yani dış telkinler, en nihayetinde insanların davranışlarında sonuç verecektir.

Bu telkinler bazen açık, bazen yarı açık, bazen ise kapalı yapılır. Porno filmler, açık telkindir. Aksiyon filmindeki esas kızın kırmızı renkteki kıyafetinin cinselliği çağrıştırması yarı açık telkindir. İzlediğimiz bir filmin herhangi bir sahnesinde geçen 25. kare ya da subliminal mesajlar kapalı telkindir.

Bu televizyon programları neyi amaçlıyor? 
“Kadın programları”nın amacı ne? Aile içindeki çarpık ilişkiler, ensest, yayına bağlanan karı kocanın birbirini milyonlar önünde eleştirmesi, aldatma hikayeleri, küfür, kıyamet…

Evlilik programları? Yaşlı başlı insanları uçkur peşinde gösteren, kendine talip olan erkeklere “neyin var, araban var mı, evin var mı?” diyen “ajans orospuları” üzerinden kadınları parayla elde edilebilen varlıklar haline indirgeyen zihniyet…

Yemekteyiz? Biz ekmek yere düştüğünde kaldırıp önce üfleyip sonra üç kez öpüp başımıza koyan ve daha sonra yüksek bir yere bırakan kültürden geldik. Ekmek kutsaldır. Bu yüzden yemeğe “nimet” deriz. Peki televizyonda ne pompalanıyor?

Nüfusunun yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında olduğu bir ülkede, ulusal kanalların birinde yemek beğenmeyen tiplere yer veriliyor yarışma programında. Bunlar, yemek yerken dahi birbirleriyle kavga ediyor, hakaretler yağdırıyor. Bir çok kez gayimsi efemine tipler programa alınıyor.

Bugün herkesin önünde şapka çıkardığı Acun Ilıcalı gerçekten başarılı olduğu için mi programları bu kadar izleniyor yoksa işin içinde başka bir şey mi var? Popstar yarışmaları (American Idol), Yetenek Sizsiniz (Got Talent), Survivor, Wipeout… Bu programlar dünyanın bir çok ülkesinde yayınlanmış programlar. Sanki virüs amına koyim. Kendi çalışanlarına hak ettiği ücretin yarısını bile vermeyen, iş saatleri konusunda çalışma koşullarını hiçe sayarak hayvan muamelesi gösteren TV kanalları ve yapım şirketleri, televizyon formatı için neden para yağdırıyor?

Survivor yaklaşık 50 ülkede yayınlandı şimdiye kadar. Aksiyonu bol, duygu sömürüsü ile  yer yer hüzünlendiren, hede hödö falan işte.
Peki Survivor’da bilinçaltına verilen mesaj ne? Arkadaşını satmak. Brütüslük. Sırtından hançerlemek. Çıkarcılık. Nerede o eski “sağlık olsun, önemli olan yarışmaktı” temalı yarışma programı amk?
Ya Popstar ve Yetenek Sizsiniz yarışmaları? Kapitalist sistemin temel mantığı bu yarışmalarda da vardır. Tüketim toplumu her şeyi olduğu gibi, idolleri de tüketir. Onlar gibi olmak ister. Onlar gibi giyinmek, onlar gibi davranmak, onlar gibi bakmak, onlar gibi lüks içinde yaşamak…

Yetenek Sizsiniz’e katılan 5 yaşındaki bebelere bakın. Michael Jackson taklidi yapıyor ve bunlar gösterildikçe daha da artıyor. Diyarbakır’dan yarışmaya katılan ergen çocuk, İngilizce şarkı söylüyor. Daha doğrusu söylemeye çalışıyor. Çünkü İngilizce bilmiyor, ama özentilik söylettiriyor.

Peki Wipeout? Gurursuzluğu, onursuzluğu aşılıyor. Programa özellikle özgüveni düşük, psikolojik problemleri / davranış bozukluğu olan insanlar seçiliyor. Para için afederseniz şebek yerine konuluyor o insanlar.
 Kapitalist sistem size bunu aşılıyor; “Ne deniliyorsa yap, para için onur, gurur, şeref her şeyini bırakacaksın.”

Son olarak Kanal D’de başlayan bir program var, “Ben Bilmem Eşim Bilir” adında. Bu programda eşlerin yarışmadaki sözleri dikkat çekiyor. Partnerini/eşini motive etmek için “Beni başkasıyla düşün”, “minicik etek var üzerimde, her yerim ortada”, “uykusuz gecelerimizi düşün” cümlelerini kurduran bir sistem var. Bunlar her hafta süregelen şeyler, rastlantı olamaz.  Program yarışmacılarının cast ajansından geldiği çok açık. Burada alenen aptal yerine konuluyor izleyici.

Dikkat edin, hepsinin formatının hedef noktasında kutsallar, aile yapısı ve genel ahlak düzeni var. Bunlara günün her vakti fütursuzca saldırıyorlar.

Muhteşem Yüzyıl için kükreyen “ecdad ve ahlak bekçileri” bu programlara neden sesini çıkarmıyor?
Bakın, bugün televizyonda izlediğimiz programlar hep belirli bir formatta hazırlanıyor.
Kadın ve yarışma programlarıyla ahlak yapısı çökertiliyor, ele geçirilen medyayla ulus devlete olan güven sarsılıyor, hükümet yargı ile birlikte orduyu devredışı bırakıyor, tüm kurumlar ele geçiriliyor… Geriye kalan tek şey bölücülük. Yıllardır süregelen AKP politikaları Türk / Kürt ayrışmasını patlama noktasına getirmiş durumda.

Konumuza dönersek…
Geçtiğimiz gün ABD’de “düşünce kuruluşu” adı verilen aslında ABD’nin ‘Ulusal İstihbarat Konseyi’ne bağlı Atlantic Council’in yayınladığı " “Küresel Trendler 2030”" adlı raporda çok önemli bir tespit vardı; “Kürdistan'ın yükselişi Türkiye'nin bölünmezliğine bir darbe vuracak ve çevresindeki komşularıyla büyük bir ihtilaf riskini artıracak.”
Dikkat! Bu rapor CIA bağlantılı ve tüm açık yayınlanan bir rapordur! Kapalı kapılar ardında konuşulan değil. Bu raporların amacı, içeriği ile bazı ülkelere gaz vermek bazı ülkelere de tehdit saçmaktır. ABD, kendi eliyle hazırladığı “sürekli sorunlu bölge Kürdistan”ın Türkiye’nin başına bela olabileceğini açık açık söylüyor. Raporun bir kısmında ise Türkiye’nin Ortadoğu’da kilit rol üstlenebileceğinden ve yükseleceğinden bahsediyor. Bunun meali şu; Ortadoğu’da ABD’nin direktifleri ile hareket etmezseniz, Irak’ın Kuzeyi başınıza bela olur.

Peki bu haberi TRT nasıl verdi dersiniz? Övüne övüne, alkışlaya alkışlaya, salyalar saça saça!
İzleyin! http://tvarsivi.com/player.php?y=20&z=2012-12-11%2018:36:46

İşte medya böyledir.

Size, CIA’in tehdit mektubunu “CIA Türkiye büyüyecek dedi, heyyoo” şeklinde sunar medya…
Türkiye, medya konusunda batıyı kendine örnek alır. Örnek almaktan ziyade, kaynak olarak batıyı seçer. Bütün olay da burada başlıyor. Dünyayı batının gözünden görüyoruz. Daha doğrusu 6 şirketin gözünden. Kazakistan’da ABD üssünün kapatıldığını batı medyasında göremezsiniz. Orta Asya’da Gülen okullarının CIA ile bağlantılı olduğu için kapatıldığını batı medyasında ve doğal olarak Türk medyasında göremezsiniz.

Her neyse, 6 büyük şirket demiştik. Bunlar;
Walt Disney, Time-Warner, Viacom, Newscorp, CBS Corporation ve NBC Universal.
İkiz kuleler palavrasına tüm dünyayı inandıran 6 büyük şirket… Savaş çığırtkanlığı yapan 6 büyük şirket. Batıda hatta yavaş yavaş tüm dünyada medya bunların elinde…

Fakat o kanatta güçler savaşı var. Buna bir başka yazıda değineceğim. Zira bana göre çok önemli bir konu o. 

Tavistock 

The Tavistock Institute ya da Tavistock Institute of Human Relations… Ne derseniz deyin. Kurumsal olarak legal olsa da illegal işler yapan bir örgüt. İlluminati bok yemiş yanında!

Yıllardır “İlluminati öcüsü”nün ne kadar büyük ne kadar güçlü olduğu ile ilgili yazılar okuyup durdunuz. Herkesin konuşmaya başladığı güç, gücünü kaybediyordur. Çünkü İlluminati’nin gizli bir örgüt olması gerekirken herkesin dilinde oluşu, hayali bir “aşırı güçlü” imajı yaratılmaya çalışıldığının göstergesidir. Bu söylediğimi unutmayın.

Türkiye’de Ergenekon nedir biliyor musunuz? 100 yıllık ulus bilincidir. Örgüt değildir; milli duruştur, fikir birliğidir, zihniyettir. Heh, İlluminati de nedir biliyor musunuz? ABD’deki neocon zihniyetidir. Silahı tercih eden bir örgüttür. Belki artık fiziksel bir örgüt bile değildir, örgütleri kullanan bir zihinsel yapıdır. Ancak Tavistock, tüm bunlara şemayı çizen oluşumdur.

Kafanız mı karıştı? Durun açıklayacağım.

Tavistock, genler üzerinde araştırmalar yapan, insan davranışlarını kontrol etmek üzere çalışmalar yapan, kitlelerin yönetilmesi için uygulanması gereken planları hazırlayan kurumdur. Yani İlluminati, CFR, CIA, QDDR, OEF ve daha onca bok püsür… Hepsinin beyni = TAVISTOCK!

Tavistock aslında kimyasal bir maddeydi. Rengi, kokusu ve tadı olmayan bir madde. Tavistock’u kullanan kişi, dış telkinlere açık hale gelir. Böylece zihin kontrolü kolaylıkla mümkün olur. Bir nevi uyuşturucudur yani. Yıllar önce bunu ilaçla yapanlar, bugün kitle iletişim araçları ile aynı şeyi yapmaya çalışıyor.

Artık bir çoğunuzun duyduğu MK ULTRA (zihin kontrolü) da aslında bir Tavistock uygulamasıdır.

Hem ülkeler, hem toplumlar üzerinde oynanan psikolojik savaşların planını Tavistock hazırlar.
1.Dünya savaşı sonrasında psikolojisi bozulmuş İngiliz askerlerinin ruh hallerini hem araştırmak hem de tedavisini karşılamak amacı ile yaratılan bu örgüt, daha sonra Rockefeller’ın desteği ile tam bir psikolojik savaş örgütü halini alıyor.

Tavistock’un çıkış noktası yani bir nevi ilham kaynağı Sigmund Freud’dur. Lisedeki bilgilerinizi tazeleyelim biraz. Aranızdaki liseliler kasmasın tamam, sakin gençler.

 “Psikanalitik kuram”ın kurucusu Freud’un olayı neydi? Özetle, “DAVRANIŞ BİLİMİ” ile ilgileniyordu. Psikanalitik kuram, 5 öğretiye ayrılır ve bunların en önemlisi bana göre “TOPOĞRAFİK ÖĞRETİ”dir.
Topoğrafik öğreti; bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı olarak 3’e ayrılır. Tavistock’un ilgilendiği kısım da bana göre tam olarak bunlardır.

Konuyu daha detaylı olarak araştırırsınız, lisedeki psikoloji dersine dönmesin şimdi. Anlatmak istediğimi anladınız.

Tavistock ve çalışma mantığını daha sonraki yazılarda detaylı olarak anlatmaya çalışacağım.

Kodum.

6 yorum:

  1. eline sağlık moruk daha yeni bi panpamız paylaştı gördük.psikolojik savaş çok doğru hakkını vermek lazım.

    ne kadar uzun olur ve birbirinden kopuk olmazsa yazdıkların ilerde daha avantaj sağlar bize

    YanıtlaSil
  2. eline sağlık başkan keyifle okudum

    YanıtlaSil
  3. korktum oçe..

    YanıtlaSil
  4. ananı gibiyim serkan inci

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel bir yazı, bir de küfür kullanmasanız daha da güzel olur düşüncesindeyim. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  6. Aydınlatıcı bir makale olmuş tebrikler.dusunceleri siyasetin dışında tarafsızca yapılırsa bilgi daha net olur

    YanıtlaSil