Biraz din konularına gireceğim bu yazıda. “Sofu, dinci,
bıdıbıdı” muhabbetlerine girecekler okumasın. Kur’an’dan da örnekler vererek sosyal saptamalarım olacak.
Şimdi, bugünkü “Müslüm”lerin durumu ortada. Para gani… Ama
konu namaz, oruç, hac olunca hemen yerlerinden fırlıyorlar, ellerine su
dökülmüyor. En büyük Müslümanlar bir anda onlar oluyor…
Öncelikle dini hacı hocalardan ve kulaktan dolma öğrenen bir
millet olduğumuz gerçeğini göz önünde bulunduralım. Ülkede Kur’an’ı hatmeden
yüzbinlerce insan varken, baştan sona Türkçe mealini okuyan çok az insan vardır
bu ülkede.
Neden ulan ? Neden yani. Bunu Arapça okuyunca rahmet mi
akacak başından aşağıya? Kitap abicim bu, kutsal kitap! Hatta ilk emri “OKU”
olan bir kitap. Bu yüzden bana göre, Kur’an’ın en esaslı emri (inanç ve imandan
sonra) okumaktır. Namaz, oruç değil…
Namaz dinin direği
midir?
Böyle bir hadis rivayet ediliyor. Öncelikle şunu belirtmem
şart; Kur’an varken çok açık söylüyorum hadislere yönelmek pek doğru değil. Hadislerin
inkar edin demiyorum ama bugün ortalıkta hadis diye dolaşan bir çok sözün
uydurma olduğuna inanıyorum.
“Namaz dinin direğidir” sözü de hadis değil, bir özdeyiş, bir
vecizedir. Bu vecize, bugünkü dinci takımına çok “bedava” geldiği için sımsıkı
sarılmış durumdalar. Dini “namaz”a indirge, beş vakit yat-kalk cennetlik ol! Ne
alâ!
Namazın “dinin direği” olduğunu savunanların temel tezi, Kur’an’da
çok yerde “namaz kılın” yazdığı iddiasıdır. Bu iddia da doğru değildir. Şöyle
ki, Kur’an’da geçen salât kelimesi, her ne kadar bir çok mealde “namaz” olarak
çevrilmişse de anlam itibarı ile dua etmek, zikretmek, şükretmek gibi bir çok “ibadeti”
kapsar. Bunun farkına varan ilim adamları, artık yeni çevirilerde sadece namaz
yazmak yerine namaz kılın/dua edin gibi çeviriler kullanmaya başlamıştır.
Emeviler döneminde İslam’ın temiz yüzü, Emevi kapitalizmine,
zulmüne yenik düşmüştür. Çünkü Emeviler, kendi çıkarları için Allah’ı ve
Peygamber’ini kullanmaktan hiç kaçınmamışlardır. Tarihteki en büyük “din
sömürücüsü” Emevilerdir. Bugün biz “dinci” dediğimizde bize “din düşmanı”
muamelesi yapanlar, bizim asıl hedefimizin bu “din sömürücüleri” olduğunun
farkında değiller.
Emeviler, kendi doğrularını halka dayatmak için yüzbinlerce
hadis uydurmuşlardır. Hadislere uzak durmaya çalışmamın temel sebebi budur. Hatta
bu zihniyetten gelen onlarca bazı hadislerin, bazı ayetlerin hükmünü
kaldırabileceğini iddia etmiştir. Fıkıhta buna “nesh etmek” deniliyor. Düşünsenize,
son kitap olan Kur’an, yani tüm insanlığa ve tüm zamana indirilen Kur’an’ın bir
ayeti, Peygamber sözü ile düzeltiliyor/devre dışı bırakılıyor. Bunu hangi akıl,
mantık açıklayabilir? İşte bu Emevi İslamı’nın (şirk dini) dayatmasıdır,
şirktir.
Şirk konusuna gelince…
Yine Emevilerin İslam’a yaptığı en büyük kötülüklerden biri
şirk konusunu tabiri caizse “örtmeleri”dir. Bizim ‘kulaktan dolma müslümanlık’ yaşayan
milletimiz, şirke iki anlam üzerinden yaklaşmıştır. Birincisi Allah’a inanmamak
(ateizm), diğeri ise kalıplaşmış tabiri ile; Allah’a ortak koşma. Öncelikle
ateizm şirk değildir, bunu bilelim. Ateizm diye bir şey de yoktur bana göre, bu
da ayrı bir konu.
Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı
kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: "Allah!"
Peki nasıl döndürülüyorlar? (Ankebut, 61)
Görüldüğü üzere şirk, Allah’ın varlığına inananları kapsayan
bir kavramdır.
Şirkin “Allah’a ortak koşma” olduğunu bilenler, şirkin en
büyük günah olduğunu da kabul ederler ama “bilmemne hocaefendi”den dua dilenirler…
Bilmemne hazretlerinin kabrine gidip kendisinden şefaat etmesini isterler.
Bundan alâ şirk mi olur olum?
İslam’da Allah ile kulun arasına kim girebilmiş ki bilmemne
efendi girecek? Hazır yaşıyorsun, henüz ölmemişsin, kendin dua etsene Allah’ına…
Kendi yaratanına en yakın olduğun yer namaz… Namaz kılsana… Ama yooook, olur
mu? Hedehödö hocaefendi hazretleri senin yerine dua edecek, sana şefaat edecek,
çünkü o Allah dostu dimi… Böylece cehennemden kurtulacaksın dimi… Oraya gidince
görürsün ebeninkini tersten, gavat seni...
“Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman
edecek değildir.” (Yusuf, 103)
Ve 3 ayet sonra, en vurucu şirk cümlesi geliyor…
“Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler.” (Yusuf,
106)
Evet, insanların çoğu şirk içindedir. İslam dünyasında bugün “cemaat”
adı altında toplananların büyük bir kısmı şirk içindedir. Çünkü cemaat liderlerine karşı “biat”
etmektedirler. Biat nedir? "Bundan
böyle İstanbul’un sefiri Süleyman Çakır'dır, biat edin." Eheheh. Gülme tamam.
Biat, egemenliğin, üstünlüğün kabulüdür. Halbuki Kur’an’a
göre üstünlük ancak ve ancak takvaya göredir. Takvaya ise insan değil, Allah
karar verir. Çünkü din, Allah ve insan arasındadır. Yani kimin üstün olduğunu
ancak Allah bilir.
"Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız,
takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurat Suresi, 13)
Dikkat edin. Bunlar, sosyal devlette devrim niteliğindeki
ayetlerdir. İndiği zaman da öyleydi, bugün de hala öyle! Çünkü hala güç ve
sermaye sahipleri kendilerini üstün görmekte birileri de onlara biat etmekte. Bugün
ister cemaatlerde ister siyasette “biat edilen kişi” eleştirilmez kabul
edilmektedir.
Kimin üstün olduğunu ancak Allah biliyorsa, birilerinin
önünde secdeye kapanmanın, ona “Allah dostu” demenin, kendini “Allah kulu”
görmenin, Allah’la kendisinin arasına “aracı koymanın” tevhid inancı ile
alakası nedir?
Neymiş efendim, onlar “Allah dostu oldukları için, Allah’la
kendileri arasında “yaklaştırıcı”ymış.
Kaf Suresi 16 ayette Allah şah damarınızdan daha yakınım derken,
hala neye “yaklaştırıcı” arıyorsunuz pezevenkler.
Yetmiyorsa kafanıza balyoz gibi iner şu ayet:
“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve
yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi
Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere
gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla
ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi
iyiye ve güzele kılavuzlamaz.” (Zümer Suresi, 3)
İslam’da, Ruhban sınıfı yoktur aga. Yakınlaştırıcı
arıyorsanız başka dinlere yönelebilirsiniz. Gidip günah falan çıkartırsınız ne
bileyim. İslam’ı Hıristiyanlaştırmaya gerek yok, Hıristiyanlık var orada;
buyrun.
“Balyoz operasyonu”na devam edelim;
“Şefaat tümden ve sadece Allah’ın elindedir.” (Zümer Suresi,
44)
İbadetlere de şirk sokmak diye bir durum mevcut. Sünnet
namazları, bugün bazı kesimler tarafından amacından saptırılmıştır. Sünnet diye
bir ibadet yoktur. Sünnet, Hz. Peygamber’in ibadet şeklidir. Hz.
Peygamberin şefaatini kazanmak için namaz kılmak, onu ilahlaştırmaktır. Halbuki
namaz sadece ve sadece Allah’a yakarıştır, duadır, övgüdür, şükrandır.
Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde,
Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın/Allah'ın yanında bir başkası için
çağrıda bulunmayın. (Cinn Suresi, 18)
Bu yazının ikinci bölümü dincilerin para sevgisi üzerine olacak.
Merhaba.
YanıtlaSilGuzel ve irdeleyici bir yazi olmus. Son kisimda bahsettiginiz sunnet mevzuu biraz keskin olmus sanirim. Zaten namaz ibadetinin vakitlerini ve seklini Hz. Muhammed (A.S.M) dan almaktayiz. Direk namazin sayisi ve uygulanma sekli ile ilgili bildigim kadariyla kuranda gecen bir yer yok. Ayrica farz namazlarina mesuliyet getirilmistir. Sunneti kilmak ile ilgili bir mesuliyet yok. Fakat sunneti kilmakta peygamberi ilahlastirmak degildir. Bu konuda hatalisiniz. Bu bir tercih meselesidir. Kilan ekstra sevap alir kilmayan mesuliyet almaz.
Bunun disinda gayet guzel bir yazi olmus. Klavyenize saglik. :)
Bizim sünnet namazı dediğimiz namaz, aslında Hz. Peygamber'in kılmış olduğu nafile namazlardır. Kendi nafile namazımızı kılıyoruz.
SilSünni ekolden gelen insanlarda farz kılıp sünnet kılmayan neredeyse yok. İnsanlarda yaratılan algı, "sünnet" namazının Peygamber şefaatini kazanmak için kılındığı. Allah rızası için kılınan namazın rekat sayısından daha fazla sünnet namazı kılınıyor. Burada bir çelişki doğuyor.
Tekrar oturup düşünün, Zümer 44'ü de tekrar okuyun, ne demek istediğimi algılayacaksınız.