Abdullah Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdullah Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2014 Pazartesi

Erdoğan'dan Gül'e tuzak! Konu: İnternet yasası

İnternet yasası konusunun ne kadar antidemokratik olduğundan, hukuka uygun hiçbir yanının olmadığından, faşizmin günümüzdeki karşılığını olduğundan bahsetmeye gerek yok sanırım; o yüzden asıl meseleye geleyim.

3 dönem kuralı yüzünden Başbakanlığa veda edecek ve bir dönemlik 'gölge Başbakanlık' sistemine geçmek isteyen Erdoğan, bunu gerçekleştirmek için Abdullah Gül'ü devre dışı bırakmak istiyor.

Dershane konusu neyse, internet yasası konusu da odur.

Seçim öncesi Cemaat'in saldırısına maruz kalacağını farkeden Erdoğan, nasıl dershane üzerinden kavga başlatıp AKP kitlesi ile Cemaat arasında bir kırılma yaratıp savaş için cepheleri ayırdıysa, internet yasası üzerinden de Gül'e tuzak kurmuştur.

Abdullah Gül, Cemaat'in yarattığı kaosun büyümesini bekliyordu, Erdoğan'ın internet yasası hamlesi Gül'ü "pusuda bekleyen" pasif izleyici pozisyonundan aktif pozisyona çekti. Kaostan yararlanıp bir kurtarıcı gibi sahaya çıkmayı planlayan Gül'ün önünde artık 2 seçenek var.

1. AKP kitlesinden kopmama adına yasayı imzalayıp, meydana inmek için doğru zamanı beklemek.
2. Yasayı veto edip, hem dünyada hem Türkiye'de Erdoğan'ın otoriterleşmesinden sıkılanlara göz kırpmak.

Yasayı veto ederse, AKP içerisinde Gül üzerinden zaten başlamış olan bir ayrışma daha da tartışılır hale gelecektir. Muhtemelen bu seçmene de bir süre sonra yansımaya başlayacaktır.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, Gül-Erdoğan kavgasının geldiği boyutu fark edip, internet yasası ile ilgili verdiği her demecin sonuna bir cümle ekliyor; "Veto yoksa, oy da yok!"

Türkiye'nin dışında gerek AB'den, gerek ABD'den de ince mesajlar veriliyor.

Alan Makovsky ve Michael Werz Gül'e en net mesajı veren isimler.

Makovsyk: ‘’..Eğer Gül, özgürlükler adına çok problemli olan, adeta Ortadoğu otoriter rejimlerini andıran bu internet sansürü yasa teklifinin altına imza atarsa, Washington, Gül'ün de Erdoğan’dan farklı olmadığı kanaatine varacak ve kendisine olan umudunu da kaybedecek. Onun için, Washington bakımından, bu karar çok önemli- kader kararı bile diyebiliriz... ’’

Michael Werz: ‘’Cumhurbaşkanı Gül, bir zamandır gidişattan rahatsız olduğu yönde bazı sinyaller vermişti. Washington’da yasayı imzalamayacağı yönünde yüksek bir beklenti var.
‘’..Gül’ün oldukça farklı yelpazelere sahip olan Türk toplumunu temsil etmesinden dolayı, bu yasayı imzaladığı takdirde, yasaya karşı çıkan birçok çevrenin taleplerini dikkate almadığını göstermiş olacak. İkinci olarak da Türkiye’nin marka ismi ciddi bir zarara uğrayacak. Bunların yanısıra, eğer Gül bu yasayı imzalarsa, partiden ayrılan çok az sayıdaki bazı milletvekilleri hariç, kendisi de dahil olmak üzere herkesin AKP’nin parti çizgisinde sıralandıklarını göstermiş olacak...’’ 
‘’Zaman, demokrasi mi yoksa parti çizgisinin mi daha önemli olduğunu gösterme zamanı.’’

Alan Makovsky, 97'de ABD Savunma Başdanışmanı iken "Erbakan ile nasıl mücadele edilmeli?" başlıklı bir makale hazırlayan adam. Şu an Erbakan, 28 Şubat'la ilgili konuşurken kendisinin adını çok zikretmiştir.
Bir diğer ilginç bilgi ise, Kılıçdaroğlu'nun son ABD ziyaretinde bu isimle de görüşme yapmış olmasıdır.

Michael Werz ise Center for American Progress’in Türkiye uzmanı. Uzun süre AKP politikaları fazlaca övmüşlüğü vardır. Özellikle "Kürt meselesi"nde.

Eminim ki Abdullah Gül, hiçbir yasa için bu kadar kararsız kalmamıştır. Gül'ün önünde 10 küsür gün var. Benim tahminim Gül'ün yasayı veto edeceği yönünde.

Bakalım Abdullah Gül yol ayrımına hazır mı?

16 Ocak 2014 Perşembe

AKP-Cemaat çatışmasında konuşulmayanlar / Güçler savaşı!

Gerek siyasette, gerekse medyada Cemaat-AKP kavgası çok sığ bir seviyede ilerliyor. Ayda 20-30 bin TL maaş alan gazeteciler sığ sularda boğuladursun, biz meselenin derinliklerine girelim.

AKP-Cemaat kavgasından bahsedip Gül'den bahsetmemek, Erdoğan'ın eski danışmanı Cüneyt Zapsu'dan bahsetmemek, AKP'lilerin çocuklarından bahsetmemek olmaz.

Savaşın nasıl başladığını az çok herkes yazdı. Mavi Marmara kırılması, "Hakan Fidan'ı alma" çabası, Oslo sızdırması vs. vs.

Bunları bildiğinize göre, bilmediklerinize geçelim.

1. BU SAVAŞ KİMİN SAVAŞI?

Cemaat-AKP kavgasında Erdoğan'ın sürekli seslendirdiği dış güçler falan doğrudan etkili değil. Dışa göbekten bağlı iç mihrakların kendi içerisindeki güç savaşıdır bu savaş. Ancak Cemaat, dış mihraklar açısından uygun zamanı yakalamıştır. Suriye'de çuvallayıp ABD'nin verdiği görevi yerine getiremeyen, Gezi ile demokrat maskesi düşen, Avrupa'da hem anti demokratik uygulamaları hem de Suriye'deki terör destekçiliği yüzünden karizması çizilmiş bir iktidarın dış desteği ortadan kalkmıştır. Bu sadece Amerika ve Avrupa ile alakalı değil. İran, Irak, Suriye ve Rusya da Erdoğan'dan rahatsız. AKP dış politikada kaybetti, iç politikada kısa vadeli kazançlar elde etmesi hiçbir şey ifade etmez. Cemaat bunu kendisi için fırsata çevirmeyi amaçlamıştır ve başarılı olacaktır.

Erdoğan köşeye sıkışmıştır. Öyle ki, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarına sarılacak noktaya gelmiştir. Öcalan'dan ve KCK'dan bulduğu desteği ulusalcılardan da beklemektedir. Çünkü Cemaat'e karşı tek başına galip gelmesinin mümkün olmadığını biliyor. Fakat tutsak haline getirilen Türk ordusu ve Türk aydınları bu tuzağa düşmemektedir ve düşmeyecektir.

Mısır'da darbecilerin kaybedeceğine, İhvan'ın kazanacağına inandırılan kitleler şimdi de AKP-Cemaat savaşında AKP'nin kazanacağına inandırılıyor. Mümkün değil, hayal kurmayın. Ancak Mısır'da AKP'nin klonu olan Müslüman Kardeşler'i nasıl "erken seçime gitmeyin", "darbeye direnin" sözleri ile gaza getirip katlettiren Erdoğan ve MİT, Türkiye'de de aynısını yapmayı göze alacak noktadadır. Bu ciddi bir tehdittir. Kitle benzerdir, şartlar benzerdir.

Ve bir başka nokta da, artık Erdoğan gidene kadar darbe dahil tüm seçeneklerin masada olduğu gerçeğidir.

2. ZAPSU-EL KADI-GÜL-GÜLEN

AKP'yi "dünyaya açan" ve "sermayeyle kucaklaştıran" en önemli isimlerden biri Başbakan'ın eski Danışmanı Cüneyd Zapsu'dur. Yani Washington'da Erdoğan için "Onu kullanın, deliğe süpürmeyin" diyen isim.

Erdoğan'ı Erdoğan yapan da Zapsu'dur.

AKP'nin Cemaatle işbirliğinde de Cüneyt Zapsu'nun büyük payı vardı.

Zapsu'nun marketler zinciri A-101 şu sıralar Zaman'a reklam veriyor. Zamanlama manidar.




Zapsu, AKP'de uzun dönem görev üstlenmiş hatta bir nevi kendi oligarşisini yaratmış, kimseye sormadan partide alternatif güç haline gelmiş, bu yüzden Gül ve Arınç tarafından istenmeyen adam ilan edilmişti. Erdoğan sahip çıkmaya çalışsa da baskılara dayanamamıştı. Zapsu daha sonra istifa etti, ticari faaliyetlerine devam etti.

Zapsu'yla ilgili bir kaç detay paylaşayım.

Zapsu'nun eski ortaklarından biri Yasin El Kadı.

Son günlerde takip ettiğiniz üzere RTE'nin ve oğlu Bilal'in de Yasin El Kadı ile ilişkileri gayet sıkı, ticari faaliyetler içindeler.

Yasin El Kadı ile Erdoğan'ı tanıştıran isim de Zapsu'dur.

Zapsu'yu "danışmanlık" gibi bir görev yapmış olmasından dolayı küçümsemeyin. Eğer geçmişine bakarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

TÜSİAD yıllarında Zapsu bir "yıldız" gibiydi. Ama hani Erdoğan'ın bahsettiği "BOP'ta Diyarbakır bir yıldız olabilir" düşüncesi vardı ya, hah işte tam öyle bir yıldız.

Erdoğan Refah Partisi İstanbul İl Başkanı'yken Zapsu TÜSİAD üyesiydi. Erdoğan araya aracı sokup, Zapsu ile görüşme isteğini iletmiş, Zapsu "O da kim?" cevabını vermişti. RP'de görevli olduğunu öğrenince de "nezaketen" davet etmiş ve Erdoğan'la görüşmüştü. Bu görüşme AKP'nin kuruluş yıllarında meyvelerini verecekti.

Zapsu'nun ilişkileri inanılmaz. Bu kişisel "başarısı" değil elbette. "Zapsu ailesinin" başarısı.

Zapsu'nun ABD Savunma Bakanı Yardımcılığı yapan Paul Wolfowitz'le "kanka gibi" olmasının sebebi de budur. Wolfowitz; Erdoğan'ın şu meşhur mektubu yolladığı kişi. Hani Erdoğan iktidar olduğu halde kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı Özkök ile görüşemeyip, aracı vasıtasıyla görüşme ayarlamıştı ya... İşte o aracı, Zapsu'nun çok yakın dostu Wolfowitz'di.

Zapsu'nun başarısına dayanarak partide kurduğu oligarşiden rahatsız olan partinin ağabeyleri, Zapsu'nun kellesini istedi. Zapsu'nun PKK ilişkilerinden kaynaklı parti içerisindeki milliyetçi kanadı zaten rahatsız ediyordu. Yoğun eleştirilerin yanısıra Zapsu'nun eşinin erkeklerle Cuma namazı kılması, Erdoğan'ı Zapsu'yu savunmayı bırakan bir noktaya çekti. Zapsu'yu bir anlamda "deviren" Abdullah Gül ve Bülent Arınç, başına bir bela aldı; Yalçın Akdoğan.

3. AKP'DEKİ OLİGARŞİK YAPILAR VE ABDULLAH GÜL FAKTÖRÜ

Bugüne geldiğimizde Yalçın Akdoğan da kendi oligarşisini yarattı.

Arınç-Erdoğan krizlerinin arkasında, Yalçın Akdoğan yatar. Uzunca bir dönem her hafta en az 1 kez Bülent Arınç'la görüşüp fikir alışverişi yapan Akdoğan, kendi oligarşisini yarattıktan sonra bunu bırakmış. Arınç rahatsız olup konuyu Erdoğan'a bildirse de herhangi bir değişiklik olmamış. Hükümet sözcüsü olan Arınç'ın açıklamalarının hep havada kalması, Erdoğan tarafından yalanlanır pozisyona düşmesinin sebebi, Akdoğan faktörüdür.

Akdoğan, Erdoğan sonrası için kendine zemin hazırlıyor. Hayır, Genel Başkanlık-Başbakanlık değil. Muhtemelen Arınç'ın koltuğunda olacak. Peki Başbakan olarak kimi planlıyor dersiniz? Numan Kurtulmuş.

Evet, Numan Kurtulmuş'u AKP ile buluşturan da Yalçın Akdoğan'dır. Arınç ile Akdoğan'ı karşı karşıya getiren en büyük hamle de budur.

Erdoğan bunu keyfi kabul etmedi. Cemaat, Erdoğan'a alternatif olarak Numan Kurtulmuş'u görüyordu. Cemaate yakın isimler AKP'den edilecek, HAS Parti'de Numan Kurtulmuş'un altında birleşecek ve AKP devrilecekti. Ama görünen o ki; Numan da klasik "muhafazakar" kimliği ile "para, güç, otorite" sevgisi ile yıllarca hakaretler ettiği AKP'ye çıkarları için dahil olmayı kabul etti. Erdoğan Numan Kurtulmuş'u alternatif görüp partiye dahil ederek Başbakanlık sözü verdi. Numan Kurtulmuş Türk siyasetinde az görülecek bir yüzsüzlükle AKP'ye katıldı. Bir kaç yıl öncesine kadar AKP'ye söylediklerini unutmadınız herhalde?


Bu konuyu Arınç ile sınırlamak yanlış, işin bir de Abdullah Gül yönü var.

Gül, Erdoğan sonrası partide hakimiyet istiyor. Erdoğan'ın 3 dönem sözü aslında Gül'e verilmiş gizli bir söz gibiydi. Ta ki Akdoğan faktörü işin içine girene kadar. Gül, Numan Kurtulmuş hamlesinin intikamını alacağı günü bekliyor.

Dikkat edin, Gülen-Erdoğan çatışmasında etrafa kıvılcımlar saçılıyorken, "darbe" ve "örgüt" söylemleri dillerden düşmüyorken Abdullah Gül hiç o toplara girmiyor! Çünkü Numan'ı elinden kaptıran Cemaat'in kendisini desteklemeye mecbur kalacağını biliyor.

AKP içerisinde 15-20 vekil, cemaatçi ya da cemaate hoşgörü ile baktığı için rahatsızlık duyuyor. Erdoğan bunların farkında ve her birini teker teker partiden ihraç ederek kurtulmak istiyor. Cemaat ise "toplu istifa" hamlesi için uygun zamanı bekliyor.

Ancak parti içerisindeki asıl gruplaşma Gül etrafında. Gül'e yakın 40-50'ye yakın vekil olduğu biliniyor. Bunların içerisinde hem politik Gül'cüler hem de son dönemde yaşanan hukuksuzluklardan rahatsız olan yeni Gül'cüler de dahil. Ve işin şaşırtmayacak yanı, artık Cemaatçi vekiller de bu gruba dahil sayılabilir.

AKP-Cemaat kavgası durulmaz. Aksine, şiddetlenerek devam eder. Seçim sonuçları çok önemli. AKP'nin İstanbul'u kaybetmesi ya da 1-2 puan farkla kazanması bile Abdullah Gül'ün beklediği an olacaktır. Devletin kendi içerisinde çatışma ortamında olması, "barışçı" Gül'e kapı aralayacaktır. Gül, krizi fırsata çevirmek üzere sahneye çıkacaktır.

Burada önümüze iki seçenek çıkıyor.

Köşeye sıkışan Erdoğan ya Numan Kurtulmuş'tan vazgeçip partiyi Gül'e teslim edecek, ya da Cumhurbaşkanlığı'nı unutacak.

Erdoğan partiyi Gül'e teslim etmek istemiyor. Numan Kurtulmuş, Başbakan için bir "kukla" olacaktı, planı buydu. "3 dönemden sonra aday olmayacağım ama partiye hizmet ederim" türevinden açıklamalar yapmasının anlamı da buydu. Genel Başkan olmadan gizli Başbakanlık yürütmek istiyor Erdoğan.

Gül'e partiyi teslim etmemesi halinde zaten çatışma ortamında ve çözülme arefesinde olan parti, Gül'cülerin istifası ve mecliste gruplaşması ile birlikte AKP'yi bölebilir.

Erdoğan, Gül'e partiyi teslim edip Cumhurbaşkanlığı'na geçmek istese Gül'le anlaşır fakat seçimden galip çıkamayabilir. Evet, artık böyle bir ihtimal söz konusu. Çünkü iki aşamalı gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde son iki aday yarışacak. Yani 1. ve 2. adaylar. Bu aşamada oylama Erdoğan ve Erdoğan karşıtlarının oylaması olacaktır. Yani AKP'nin yüzde 50'nin üzerine çıkamadığı takdirde, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı'nı kazanması zor. BDP'lilerin ya da MHP'lilerin oylarına muhtaç kalabilir. Cumhurbaşkanını belirleyecek olan da bu iki kitle olacaktır.

Yalnız bir detay var. Recep Tayyip Erdoğan gibi Abdullah Gül'ün de İsviçre Bankaları'nda gizli hesabı olduğu ve belgelerinin MİT'in elinde olduğu söylentileri var kulislerde. Erdoğan, Gül'ün önünü kesmek için belgeleri medyaya servis ettirebilir. Böyle de bir ihtimal var.

4- AKP'Lİ YENİ YETMELER VE EBEVEYNLERİNİN TETİKLEDİĞİ SAVAŞ

Fethullahçı çete, AKP'nin muktedir olmak için yıllar boyunca sarılacağı tek güçtü. Ulusalcı kanat asla AKP'yle ittifakı kabul etmezdi. Bunun için AKP, kuruluş yıllarından itibaren Cemaat'in önünü açtı. Yargıda, emniyette Cemaat'i kadrolaştırdı. Polis Meslek Yüksek Okulu sınavlarında defalarca kopya skandalları gerçekleşti. Çoğunun üstü örtüldü. Soruların "abilerin" evinde dağıtıldığı, polis olacak şakirtlerin "abilerdeyken" TC kimlik no'larının alınıp Emniyetteyken önleri açıldı/gruplaşma sağlandı.

AKP, Cemaat'le kolkola girip ulusalcıları tasfiye etti. Ergenekon davası, AKP'ye yakın gazeteci Fehmi Koru'nun söylemi ile "Erdoğan-Bush görüşmesi ile kararlaştırılmıştı" yani dış mihrakların "oluru" alınmıştı.

Ardından Balyoz, Oda TV, Askeri Casusluk davaları geldi.

Sorun yoktu...

KCK davası AKP'deki Kürtleri rahatsız eden ilk şey oldu. Ve ardından gelen Şike ve Cübbeli Ahmet davaları Cemaat'i AKP'nin kamburu haline getirdi. Muktedir olmak için Cemaat'e sığınan AKP, aslında Cemaat'i muktedir ettiğinin farkına vardı.

Ancak bunlar ana etken değil. Yani bunlar, birincil etken olan "yeni yetmelerin", Erdoğan'ı Gülen'le çatışma noktasına getiren faktörler/bahaneler.

Birincil etken, oligarşik güçlerin 3 dönem kuralından sonra partiye hakim olma isteği. Yalçın Akdoğan bunların başında geliyor ve bir grup AKP'li, kendi çocuklarını partinin geleceği olarak görüyor.

Bu AKP'liler kendi aralarında üçe ayrılıyor.

Birinci grup, Erdoğan tarafından destekleniyor. Bu grup, AKP kurucuları ve bazı vekillerin çocuklarından oluşuyor. Grubun önderliğini Ömer Bilge Albayrak ve Ayşe Böhürler'in oğlu Zeyd Böhürler yapıyor. Ö. Bilge İBB Genel Meclisi Başkanı, Zeyd ise Divan Üyesi sıfatında.

İkinci grup, Rıfat Boynukalın'ın torunu Yeni Şafak yazarı Abdurrahim Boynukalın etrafında toplanan "oldschool" diyebileceğimiz İslamcı olan, ılımlı olmayan ama Amerikancı İslam'a dahil olan grup. İHH türevi yani.

Üçüncü grup, Mehmet Ali Şahin, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Taner Yıldız, Hüseyin Çelik ve "bazı sıradan" AKP'li vekillerin oluşturduğu grup. Milli Türk Talebe Birliği'nden gelen nesilden söz ediyorum. Yani meşruiyeti her ne kadar tartışılır olsa da bir davaya ömür adamış insanların oluşturduğu grup.

SONUÇ

Erdoğan, sadece Cemaat'le değil, AKP içerisindeki güç savaşları ile de uğraşmaktadır. Cemaat'le mücadele bahanesi ile hepsinden kurtulmak isteyecektir. Bu da karşı cepheyi birleştirir. Erdoğan köşeye sıkışmıştır. F tipi çeteyle olan mücadelesini kazanma ihtimali yok denecek kadar azdır.

Kimse Erdoğan'ın manipülasyonlarına kanmasın. "Dış güçler Türkiye'nin büyümesini istemiyor" meselesi değildir bu. Şu an "dış güçler" AKP'den desteğini çekmiştir ve AKP bu desteği geri kazanmak istiyor. Gülen de AKP'nin bu yalnızlaşmasını kendi açısından fırsata çevirmek, Türkiye AKP'ye muhtaç değil algısı yaratmaya çalışıyor. En büyük kozu hükümetin El Kaide ilişkileri ve Suriye başarısızlığı.

Önümüzde Cenevre-2 konferansı var. Suriye'de yaşananlar değerlendirilecek. İran'ın fiziki katılımı kesin değil fakat fikirlerinin orada olacağı kesin. İşin bir de Rusya yönü var. Rusya'da geçtiğimiz haftalarda Suudi istihbaratının finansörlüğünü yaptığı radikal dinci terörü, Putin'in çok kızdırdı. Hatta öyle ki intikam yemini ettiği dahi söyleniyor. Bkz: http://medyasafak.com/haber/1311/rus-istihbarati--patlamalarin-arkasinda-suudiler-var--putin-intikamda Suudi şeytanlar köşeye sıkışacak da Erdoğan sıkışmayacak mı? Mümkün değil. Diplomatik, siyasi ve ekonomik kriz kapıda.

Avrasya ve Ortadoğu'da ise, AKP'nin BOP Eşbaşkanlığı ve yıllardır uyguladığı Amerikancı politika İran-Irak-Suriye-Rusya cephesinin kabul edemeyeceği boyutlara geldi. Mısır'ı hiç söylemiyorum bile. AKP iktidarı artık Türkiye'nin sırtında kamburdur. Bir an önce Türkiye Erdoğan'dan kurtulmalıdır. Milli unsurlar devreye girip tasfiye sırasına Gülen ve Gül cephesini de eklemelidir.

Bu savaşta taraf tutma hatasına düşmeyin. Erdoğan-Gül-Gülen cemaat/mafya kıskacından ülkeyi kurtarmak temel hedefimiz olmalıdır.

Türkiye, bu üçlünün arasında geçen iktidar savaşı yüzünden kaybetmeye mahkum edilemez!


18 Aralık 2012 Salı

Türkiye'deki seçilmişler kim? / Derin vakıflar ve Bilderberg

Selam gadasını aldıklarım.

Bu yazıda küresel güçlerin ve vakıflarının ülkemize nasıl "adam yetiştirdiklerine" yer vereceğim. Alınmak gücenmek yok, gerçeklerle yüzleşelim. Yazının bazı kısımlarında ismi geçen kişilerle ilgili biyografik alıntılar yapacağım.

2009'da gazeteci Arslan Bulut'un ortaya çıkardığı bir gerçek vardı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu'nun (The Bureau of Educational and Cultural Affairs) resmi sitesinde Abdullah Gül'ün adı, International Visitor Leadership Program (Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı) ile "yetiştirilen" dünya liderleri arasında gösteriliyordu. Yetiştirilen isimler, ECA ve Fulbright bursları altında listeleniyordu. Daha sonra ilgili içerik siteden kaldırılmış. Fakat snapshot var panpa.

Resmi büyütmek için tıklayın

Arslan Bulut bu durumu fark edene kadar Abdullah Gül'ün 1995'te 'Milli Kültür Vakfı' bursu ile ABD'ye gittiğini sanıyorduk. Bugün ortaya çıkıyor ki Gül ile birlikte Fehmi Koru da ABD burslarına tabi tutulmuş...

CIA bağlantılı "düşünce kuruluşu" olan Rand Corporation'un yayın organı Ocak 1996'da Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün ise Dışişleri Bakanı yapılacağını açıkça yazdı. 1996'da ABD'nin Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz'le Erdoğan arasında bir yakınlaşma başlıyor. Erdoğan'ın yıldızı o dönemden sonra parlatılmaya başlıyor. Durumu fark eden Aydınlık, 20 Ekim 1996 tarihinde "Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor" manşeti ile çıkıyor...

Resmi büyütmek için tıklayın

İlerleyen süreçte Erdoğan ve Gül'ün ABD'li yetkililer ve çeşitli yahudi lobileriyle olan yakınlaşmalarını izliyoruz...

ABD'nin ECA ve Fulbright'la yetiştirdiği dünya liderlerinden bazıları:
  • Heinz Fischer (Avusturya Cumhurbaşkanı)
  • Yves Leterme (Belçika 48. Başbakanı)
  • Željko Komšić (Bosna-Hersek eski Cumhurbaşkanı)
  • Lars Løkke Rasmussen (Danimarka eski Başbakanı, Liberal Parti Venstre lideri)
  • Tarja Halonen (Finlandiya eski Cumhurbaşkanı)
  • Matti Taneli Vanhanen (Finlandiya eski Başbakanı)
  • Nicolas Sarkozy (Fransa eski Cumhurbaşkanı)
  • François Fillon (Fransa eski Başbakanı)
  • Mikheil Saakashvili (Gürcistan Cumhurbaşkanı)
  • Fatmir Sejdiu (Kosava eski Devlet Başkanı)
  • Dalia Grybauskaite (Litvanya Cumhurbaşkanı)
  • Andrius Kubilius (Litvanya eski Başbakanı)
  • Nikola Gruevski (Makedonya Başbakanı)
  • Lawrence Gonzi (Malta Başbakanı)
  • Jan Peter Balkenende (Hollanda Eski Başbakanı)
  • Jens Stoltenberg (Norveç Başbakanı, İşçi Partisi Genel Başkanı)
  • Donald Tusk (Polonya Başbakanı)
  • Anibal Cavaco Silva (Portekiz Cumhurbaşkanı)
  • Robert Fico (Slovakya Başbakanı)
  • Fredrik Reinfeldt (İsveç Başbakanı)
  • Gordon Brown (Birleşik Krallık eski Başbakanı)

Her neyse, devam edelim...

Bugün Türkiye'de kimsenin sevmediği adam Süleyman Demirel, Eski ABD Başkanı Dwight Eisenhower adına 1954'de kurulan Eisenhower Vakfı'nın bursuyla gerekli "eğitim" ve "beyin yıkama" operasyonundan geçirildikten sonra Türk siyasetinde uzun soluklu bir dönem geçirmiştir.

Bilderberg katılımcılarından Enis Berberoğlu'nun eşi Oya Berberoğlu, Eisenhower'ı şu sözlerle övüyor:
"...Bu tanış durumu ileriki dönem hayatlarında müthiş kolaylıklar sağlıyor. Gittikleri ülkelerde kapılar hemen açılıyor..."

Rahmi Koç, Eisenhower Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi'dir. Vakfın Türkiye sorumlusu ise bir dönem yine vakıf tarafından burs verilen Radikal gazetesinden Murat Yetkin.

Eisenhower Vakfı'nın bursiyerlerinden bazıları:
  • Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı) 
  • Yılmaz Argüden (Rothschild Bankası Türkiye Temsilcisi, KalDer Yönetim Kurulu Başkanı)
  • İsmail Üstel (Kişisel Gelişim Uzmanı, Adalet Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Başbakanlık, MEB, MSB, Türk Telekom gibi bir çok kamu/özel sektöre eğitim ve danışmanlık hizmetleri)
  • Duran Taraklı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. Emekli Öğretim Üyesi)
  • Okan Karagözoğlu (Eski Bürokrat, Meka Beton Santralleri Satış ve Pazarlama Dep. Gen. Md. Yrd.)
  • Akın İzmirlioğlu (Eski Enerji Bakanlığı Müsteşarı) 
  • Erdal Kabatepe (İşadamı, TURKAB Genel Başkanı) 
  • Yurdakul Yiğitgüden (Maden Yüksek Mühendisi, Uluslararası Enerji Danışmanı) Bkz 1 / Bkz 2 
  • Aydın Ayan (Ressam) 
  • Nilüfer Narlı (Sosyolog)
  • Tuğraberk Usul (13 yaşında Eisenhower bursu kazanan genç, şu an 18 yaşında) Bkz
  • Serbülent Bingöl (80 darbesi sonrası Bülend Ulusu hükümetinin TBMM dışından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı)
  • İpek Cem Taha (İstanbul'daki Columbia Küresel Merkezi'nin Direktörü, İsmail Cem'in kızı)
  • Murat Yetkin (Köşe yazarı/Radikal)
  • Şaban Karataş (TRT Eski Genel Müdürü)

Uzun yıllar CHP'de Genel Başkanlık koltuğuna oturan ve giderken "okyanus ötesine" selam gönderen Deniz Baykal, 1963-1965 yıllarında Rockefeller Foundation bursu ile ABD'de kaldı...

Rockefeller Foundation'ın misyonuna bakalım:
"Bu kuruluş tüm ülke öğrenci ve akademisyenlerine, geri kalmış ülkelerin iktisadlarınıi geliştirecek projelerin hazırlanması ve uygulanması programlarında çalışmak üzere eğitim, staj ve istihdam olanakları vermektedir."

HE CANIM HE. Neyse...

Solun unutulmaz lideri Bülent Ecevit 1957'de Rockefeller Vakfı'nın bursu ile ABD'ye gidiyor, Harvard Üniversitesi'nde Ortadoğu ile ilgili incelemeler yapıyor... O sırada, Henry Kissinger da Harvard'da rektör... Ayrıca Ecevit'in hocalarından biri...

Peki Henry Kissinger kim? Nobel Barış Ödülü almış bir katil. Bilderberg'in Türkiye sorumlusu...

Bilderberg ne ola ki? diyen varsa, özet geçeyim:

Bilderberg, gelişmemiş, gelişmekte olan ve bazı gelişmiş ülkelerin bile geleceğine karar veren oluşumun üçüncü ayağıdır.. Bu üç ayağın tepedeki karar mekanizması CFR (Dış İlişkiler Konseyi)'dir. Bir altında Trilateral Commission (Üçlü Komisyon) ve en altta Bilderberg vardır.

Erol Bilbilik'ten de alıntı yapayım: "Bilderberg Amerikan sermayesinin ve CIA'in Avrupa ayağıdır."

Türkiye'den Bilderberg'e katılan isimler arasında geçmişte Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Cem Boyner, İsmail Cem, Gazi Erçel, Emre Gönensay gibi isimler vardı.

1995'te Bilderberg toplantısına katılan Cem Boyner, toplantıdan sonra parti kurar. İsmi bugünlerdeki bir hareketi anımsatıyor; Yeni Demokrasi Hareketi. Partinin katılımcıları arasında Kemal Derviş, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Kemal Anadol, Mehmet Altan gibi "ilginç" isimler vardı. Seçimler hezimet oldu.

Son yıllarda Türkiye'den Bilderberg'e katılan isimler şunlar: 
  • Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı), 
  • Mustafa Koç (Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı), 
  • Faik Öztrak (CHP milletvekili), 
  • Fehmi Koru (Gazeteci),
  • Ferit Şahenk (Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Garanti Bankası Yönetim Kurulu Başkanı)
  • Enis Berberoğlu (Gazeteci), 
  • Hikmet Çetin (CHP eski Genel Başkanı, TDH üyelerinden), 
  • Kemal Derviş (Eski Bakan ve Milletvekili), 
  • Arzuhan Doğan Yalçındağ (Doğan TV Holding A.Ş. Yön. Kur. Bşk., TÜSİAD eski Başkanı), 
  • Muhtar Kent (Coca Cola Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı)
  • Ümit Boyner (TÜSİAD Başkanı), 
  • Cem Duna (Bürokrat, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Bşk. Yrd.), 
  • Emre Gönensay (Işık Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi, Eski Dışişleri Bakanı), 
  • Cengiz Çandar (Gazeteci), 
  • Mehmet Ali Birand (Gazeteci),
  • Sami Kohen (Gazeteci), 
  • Suzan Sabancı Dinçer (Akbank Yönetim Kurulu Başkanı), 
  • Agah Uğur (Borusan Holding CEO'su),
  • Serpil Timuray (Vodafone Türkiye CEO'su), 
  • Zeynep Damla Gürel (Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı, CHP eski Milletvekili), 
  • Ruşen Çakır (Gazeteci), 
  • Fuat Keyman (Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi), 
  • Süreyya Ciliv (Turkcell CEO'su), 
  • Tayyibe Gülek (Eski Devlet Bakanı ve eski Milletvekili), 
  • Şefika Pekin (Avukat), 
  • Zeynep Göğüş (Gazeteci)
Bu isimlerle ilgili Wikipedia'dan ve başka kaynaklardan "biyografik" alıntılar yapacağım.

Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı):
1990 yılında Fulbright bursu kazanarak, ABD'ye gitti.
1990-1992 yılları arasında ABD Chicago'da bulunan Northwestern Üniversitesi Kellogg School of Management'da İşletme dalında yüksek lisans (MBA) yaptı.

Şu meşhur Fulbright bursları... Ülkelere ajan yerleştirmek için kullanılan Fulbright'lar... Ülkemizdeki üniversitelere "ajan" öğretim görevlileri gönderen Fulbright'lar... Amacı misyonundan belli:
"Komisyonumuz 60 yıldır Türk ve Amerikalı öğrenci, akademisyen, öğretmen ve profesyonellere kültürel değişime katkıda bulunmak amacıyla burslar sağlamaktadır. Ayrıca EducationUSA danışmanlarımız Amerika'daki eğitim olanakları hakkında öğrenci ve araştırmacılara bilgi vermekte, yol göstermektedir."

Mustafa Koç (Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı):
İsviçre'de Lyceum Alpinum Zuoz (1980) ve ABD'de George Washington University (1984) mezunu.


Suzan Sabancı Dinçer (Akbank'ın Yönetim Kurulu Başkanı):
Lisans öğrenimini İngiltere'deki Richmond College'da Finans ve Uluslararası Pazarlama üzerine yaptı. Sabancı Dinçer, ayrıca ABD’de Boston Üniversitesi'nden işletme dalında lisans üstü (MBA) dereceye sahiptir.
National Bank of Kuwait Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi,
Blackstone Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi,
Chatham House Mütevelli Heyeti Üyesi,
Institute of International Finance'in Yönetim Kurulu Üyesi,
Gelişmekte Olan Ülkeler Danışma Kurulu Üyesi,
Global İlişkiler Forumu Yönetim Kurulu Üyesi,
Forum İstanbul Onursal Danışma Kurulu Üyesi,
TÜSİAD Üyesi.


Hikmet Çetin (CHP Eski Genel Başkanı):
ABD'de Williams College'de kalkınma ekonomisi üzerine master yaptı. 1968 yılında ABD'de Kaliforniya eyaletinde Stanford Üniversitesi'nde planlama modelleri üzerine araştırma çalışması yaptı.
2004 Ocak ayında NATO'nun Afganistan'daki Kıdemli Sivil Temsilcisi görevini üstlendi. Bu görevini 2006 Ağustos ayında tamamladı. CHP içinde Deniz Baykal'a karşı muhalefette yer alan Çetin, bir süre Mustafa Sarıgül'ün liderliğindeki Türkiye Değişim Hareketi (TDH) içinde yer aldı.


Kemal Derviş (İktisatçı, Siyasetçi):
İngiltere'de Londra Ekonomi Okulu'ndan ekonomi alanında lisans ve lisansüstü derecelerini aldıktan sonra ABD'nin Princeton Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. 1973-77 yılları arasında ODTÜ ve Princeton Üniversitesi'nde ekonomi alanında ders verdikten sonra, 1977'de Dünya Bankası'na girdi. Bu kurumda 1996 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu başkan yardımcılığına yükseldi.
3 Kasım 2002 Seçimlerinde CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 9 Mayıs 2005’de milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı görevine atandı. 


Serpil Timuray (Vodafone Türkiye CEO'su):
Üsküdar Amerikan Lisesi’ni bitirdi. ABD'de North Caroline Aswille High School’dan mezun oldu. İstanbul'a dönerek Boğaziçi Üniversitesi'nde işletme okudu. 
YASED ve TUSİAD üyesi.


Süreyya Ciliv (Turkcell CEO'su):
Ankara Fen Lisesi'nden 1976'da mezun olduktan sonra 1977'de eğitimini sürdürmek için ODTÜ'yü terk ederek ABD'ye gitti. University Of Michigan'da, endüstri mühendisliği ile birlikte bilgisayar mühendisliği eğitimi aldı. 3.5 yılda, University of Michigan'dan iki diploma ile mezun oldu. 1981 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra, Harvard Business School'da iki yıl iş idaresi yüksek lisansı aldı. 4.5 sene Metagraphics'de çalıştı. Buradan ayrıldıktan 8 ay sonra, Metagraphics'in en büyük ortağı oldu. 1987 yılında ABD'li bir arkadaşı ile Novasoft'u kurdu. Daha sonra IBM'in de ortak olduğu firma, Gartner Group tarafından en vizyonel şirket seçildi. 1997 yılında Türkiye'ye dönerek Microsoft Türkiye'nin genel müdürlüğünü üstlendi. Bu görevi 3 yıl yürüttükten sonra şirketin ABD'deki merkezine transfer oldu. 2000 yılından sonra ABD'de Microsoft Global Satış, Pazarlama ve Hizmet Grubu'nda çeşitli yöneticilik pozisyonlarında bulundu. En son Microsoft Global Saha Hazırlık Stratejileri ve Sistemleri'nde Genel Müdür olarak görev yaptı. 9 Ocak 2007 tarihinden itibaren Turkcell'in Genel Müdürü oldu.


Faik Öztrak (CHP milletvekili, Kemal Derviş politikalarının destekçisi):
1973 yılında İstanbul Saint Joseph Lisesi'ni ve 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Ekonomi Bölümü'nü bitirmiştir. İngiltere'de Birmingham Üniversitesi'nden kalkınma finansmanı konusunda master derecesi almıştır.


Sami Kohen(Gazeteci):
Sami Kohen 1928 yılında İstanbul'da doğdu. Yahudi bir aileden gelir. Gazeteci Albert Kohen'in oğludur. 
Milliyet gazetesindeki köşe yazarlığının yanı sıra ABD'de yayınlanan "Christian Science Monitor" ve New York Times gazetelerinde de makaleler yazmaktadır.1954 yılından bu yana aralıksız olarak Milliyet gazetesinde yazarlık yapmaktadır. 


Agah Uğur(Borusan Holding Genel Müdürlüğü):
İngiliz Erkek Lisesi ve İngiltere'de Birmingham Üniversitesi üretim mühendisliğinden mezun olmuştur. 1987-1989 yılları arasında Emlak Bankası Mali İşler Grup Müdürü olarak çalışmıştır. 
TÜSİAD, KALDER, GYİAD üyesi...


Fehmi Koru(Gazeteci):
Gazeteciliğe Zaman gazetesinde başladı. Zaman'dan ayrıldıktan sonra bir müddet Turkish Daily News gazetesinde yazdı. ABD'nin önde gelen üniversitelerinden Harvard Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora eğitimi almıştır.

Harvard... Tıpkı Ecevit gibi... Güzelmiş.

Nedir lan bu Harvard? Her mezun olan bi' yerlere geliyor. Özenti piçler atlamasın şimdi "ismi yetiyor, prestij, bıdıbıdı" diye. Harvard, tıpkı Yale Üniversitesi gibi ABD'nin kendi çıkarlarına yönelik "lider" yetiştirme üniversitesidir. David Rockefeller, 2008 yılında bu yüzden Harvard Üniversitesi'ne 100 milyon dolar bağışta bulunmuştur. (Bkz)

Harvard mezunu isimlerden bazıları:
  • George W. Bush (ABD Eski Başkanı)
  • John F. Kennedy (ABD Eski Başkanı)
  • Theodore Roosevelt (ABD Eski Başkanı)
  • David Rockefeller (İş adamı, petrol zengini, Yeni Dünya Düzeni ve Dünya İmparatorluğu ütopyasının mimarlarından)
  • Ban Ki-mun (BM Genel Sekreteri)
  • Morton I. Abramowitz (ABD'nin eski Türkiye Ankara Büyükelçisi, CFR üyesi) - (AKP'yi doğuran isim)
  • Henry Kissinger (Bilderberg'in Türkiye sorumlusu)
  • Dean Acheson (ABD eski Dışişleri Bakanı, 4 Başkan'ın danışmanlığını yapmış isim, Truman Doktrini ve Marshall planının mimarı)
  • Abdiveli Muhammed Ali (Somali Eski Başbakanı)
  • Kerim Ağa Han (Nizari İsmaili Tarikatının 49. İmamı)
  • Tayyibe Gülek (Eski milletvekili, bakan, 2008'de Davos tarafından Geleceğin Genç Liderleri arasında gösterildi, 2011'de Bilderberg'e katıldı)

Dikkat edin, bu işin solu sağı yok. "Gerçek sol"u kontrol altında tutmak için zamanında eğittiklerini "ortanın solu" düsturuyla önümüze sunanlar da, ülkeyi faşizan dinciliğe temsil edenler de aynı odak. Şucu bucuyu bir kenara koyup, "önce vatan" dememizin vakti çoktan geldi de geçiyor bile...

Bu yazı ileride güncellenebilir. Yorulduğum için yayına alıyorum, iyi bir arşiv halini alacak diye düşünüyorum.