ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2013 Salı

Operasyonda hedef neden Erdoğan?

İçinde bulunduğumuz süreçte, herkesin kafası karışık. Maddeler halinde benim son yaşananları okuyuşum ve önümüzdeki süreçle ilgili tahminlerim şöyledir:

1. Erdoğan'ın geleceğini uluslararası konjonktür belirleyecek. Suriye'de yaptıklarının yanına kar kalması pek mümkün değil.
2. Hatırlayın... Suriye, 7 Kasım'da BM'ye "Erdoğan'ı terör örgütlerini desteklemekle" şikayette bulunmuştu.
3. Birleşmiş Milletler'in, Suriye'nin şikayetini haklı bulması halinde, Erdoğan "istenmeyen adam" ilan edilebilir.
4. 22 Ocak'ta Cenevre 2 konferansı var. Suriye konusu da masaya yatırılacak. Burada da Erdoğan suçlu ilan edilebilir.
5. "Terör örgütlerine destek" suçlaması çok ağır. Kapitalizmin mabedi olan bankalara bile geçmişte bu konuda ağır yaptırımlar uygulandı.
6. Erdoğan'ın Suriye konusunda suçlu ilan edilmesi = Erdoğan'ın dış dünyaya kapanması/Ülke içerisine hapsolması demek.
7. Erdoğan ile birlikte Türkiye de bölgede nefes alamaz hale gelebilir. Ekonomiyi ayakta tutan "sıcak parayı" unutmak zorunda kalırız.
8. BM ya da Cenevre 2'den çıkabilecek bir kararla Erdoğan'a yönelik yaptırım da uygulanabilir. Tüm mal varlığına el konulabilir.
9. Erdoğan sıkışmıştır. Küresel çetelere ve dünyaya büyük bir şey vaad etmediği sürece siyaset tarihinden silinecektir.
10. Küresel çetelere vaadlerde bulunup ikna etse, bu sefer Türk milletinin iki eli yakasında olmaya devam edecektir.
11. Suriye yenilgisi ve halkın kıyamı/baş kaldırışı, küresel çetelerin Erdoğan'dan vazgeçmesinde en büyük iki etken.
12. Erdoğan 15 yıldır ortaklık yürüttüğü küresel çeteler ile Türk milleti arasında sıkışıp kaldı. Dikkat; sıkışan faşizme sarılır.
13. Erdoğan sıkıştıkça, dili daha da sertleşecek, daha baskıcı hal alacak. Bkz: Saddamlaşma sendromu.
14. Erdoğan'ın Yüce Divan korkusu var. Ve bir de mağlubiyeti kabul edememe hırsı. Asla kolay kolay vazgeçmeyecektir.
15. Daha önce de söyledim. Türkiye zor bir süreçten geçecek. Ancak artık Amerika’ya göbekten bağlı iktidarlar dönemi bitmiştir.
16. Bugün Erdoğan'ın gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için gerçekleştirilen operasyon daha başlangıç. Bu operasyon ‘doğrudan’ ABD operasyonu değil.
17. Yolsuzluk operasyonunda ABD parmağı var ama ABD eli yok. Eğer ABD elini tamamen bu işe atarsa Erdoğan'ın tüm kirli dosyaları servis edilir.
18. ABD, kendi içerisinde bir çatışmanın içerisinde. Bu çatışma, dünyadaki Amerikancı iktidarlara da yansıyor.
19. ABD'nin şahin kanadı Neoconlar başarısızlığın hesabını hem Obama yönetiminden hem de dünyadaki Amerikancı iktidarlardan sormak istiyor.
20. Erdoğan küresel çetelerin desteğini tamamen kaybettiğinde bir Saddam, bir Chavez bir Ahmedinejad dili kullanmaya başlayabilir.
21. ABD'nin Ortadoğu'daki tüm kuklaları, kullanılıp çöpe atılma süreçlerinde iş işten geçince Anti Amerikancı karaktere bürünmüştür.
22. Türk halkı, dış politikayla dünya devletleri ile pek alakası olmadığından bu numarayı şimdilik yiyor. Çünkü alışık değiller.
23. Ecevit defalarca ABD operasyonuna tabi tutulmasına rağmen bir kez olsun çıkıp TV'lerde ağlamamıştır. 2001 krizi dahil.
24. Çünkü devlet adamı olmak, devletin sorunlarını çözmektir. Halka "bahaneler yaratarak" duygu manipülasyonu yapmak çıkarcılıktır.
25. Erdoğan'ın manipülatif çıkışları özellikle şehir hayatı yaşayan ama eğitim seviyesi düşük kitlelerde çok tutuyor.
26. Anadolu halkı politikayla falan pek ilgilenmez. Hırsızlık, yolsuzluk ortaya çıktığında babasının oğlunu tanımazDI. Umarım hala öyledir.
27. Yolsuzlukların ortaya çıkması devam ederse, hükümet daha baskıcı/yasakçı olacak, halk RTE'nin daha da üzerine gidecektir.
28. Erdoğan önümüzdeki süreçte "yolsuzluk" kavramını değersizleştirmek için muhalefet partilerinin adını yolsuzluğa karıştırabilir.
29. En nihayetinde gün geçtikçe çürüyen bir iktidar söz konusu. Oy oranı çok da önemli değil. Sallanıyor, düşmemesi imkansız.
30. Türkiye milli iktidar kurabilme gücünü kendisinde görmelidir. Muhalefet partileri kendine çeki düzen vermelidir.
31. ABD, her kuklasından vazgeçtiği gibi, Gülen'den de vazgeçecektir. Yeter ki bölgede dengeli dış politika izleyebilen bir iktidar gelsin.
32. ABD bile Türkiye'de güçlü, başarılı bir iktidara muhtaç. Kuklaların dönemi bitiyor. Dengeli dış politika izleyenlerin dönemi başlıyor.
33. "ABD izin vermeden iktidar olunmaz" fikri aşılanan halk, bu aşağılık kompleksinden derhal kurtulmalıdır.
34. ABD, Irak'ta Maliki'yi, Suriye'de Esad'ı, İran'da hiçbir iktidarı deviremezken, Türkiye'de neden iktidar yolu ABD'den geçsin?
35. Bir an önce halk silkelenip gaflet uykusundan uyanmalıdır. Tüm dünyayla dengeli dış politika izleyen milli iktidarı kurmak görevdir.

-------

ERDOĞAN OPERASYONU SEÇİM PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜYOR

Diktatörler ve monarşi yönetimlerinin dili neredeyse aynıdır.

Hitler, kendisine yönelik yapılan her muhalefeti, kendisine yapılan her hamleyi Almanya'ya karşı yapılmış bir hamle olarak görüyor, öyle lanse ediyordu.

Fransa Kralı 14. Louis "l'État c'est moi" diyordu. Yani "Devlet, benim!"

Saddam yıllarca ABD'nin Ortadoğu'daki eli olmuştu, harcanma vakti geldiğinde ise kendisini kurtarmak için anti emperyalist mavalları okumuştu.

Erdoğan bugün ne diyor?
"Bu istiklal mücadelesidir", 
"Hedefte ben varım", 
"Dış güçlerin oyunu"

Harcanma sırasının kendinde olduğunu görünce doğruyu söyleyesi gelmiş.

Erdoğan'ın kullandığı dil de Hitler'e dayanır. Hitler'in propaganda bakanı Joseph Goebbels'ten miras kalan manipülasyon teknikleri:

  • Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme.
  • Hata yaptığını asla kabul etme.
  • Rakibinin üstün yanları olduğunu asla kabul etme.
  • Kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma.
  • Asla kabahat üstlenme.
  • Zayıf bir rakibe odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık.
  • Halk büyük yalanlara, küçükler yalanlara göre daha çabuk inanır.
  • Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk önünde sonunda ona inanır.


29 Kasım 2013 Cuma

Zıvanadan çıkan Kılıçdaroğlu ve Y-CHP

Üzülerek söylüyorum ki CHP'nin, dönüştürülen Türkiye'ye yani Yeni Türkiye'ye entegre edildiğine dair şüphelerim her geçen gün artmakta.

11 yıllık AKP iktidarı, muhalif unsurlara Anti Amerikancı ve milli bir görev vermişken, kitleler bunun farkına varmış/görevi üstlenmişken CHP'nin kendisini dönüştürmesi kabul edilemez. CHP'nin geçmişine ihanetidir bu.

Evet, Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyaretinden söz ediyorum.

ABD-İsrail-Suudi Arabistan-Katar-Türkiye, Suriye'de duvara tosladı ve birer birer geri adım atıyor.
AKP hükümeti dış politikada çuvalladı. Bunu daha önceki yazımda kaleme aldım.

AKP'nin bölgede yürüttüğü sünni-Amerikancı politikası yüzünden yalnız kaldı ve CHP durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Buna diyecek sözüm yok, eyvallah. Ancak, bunu Ortadoğu'da masaya oturarak, Rusya ile ABD ile görüşerek yapmak varken, neden ABD icazeti almaya gidiyor Kılıçdaroğlu?

Kim veriyor bu akılları bu adama? Belli ki Sarıgül'ü aday yaptıran güç yine devrede!

"Bu sonucu nereden çıkardın, adam bir çok ülkeye gidiyor yine öyle bir ziyaret olamaz mı?" diyeceksiniz, biliyorum. Cevabını vereyim.

Kılıçdaroğlu ziyaret öncesi ne dedi?
“Bu gezi bizim Çin’e, Mısır’a, Irak’a yaptığımız gezi formatında değil”

Eğer komploculukta sınır tanımaz noktaya gelmediysem, bu cümle bazı şeylerin özeti niteliğinde.

Bir başka nokta...

Kılıçdaroğlu'nun havaalanında yaptığı açıklama var. Suçluluk psikolojisi ile uzunca bir metin hazırlanmış ve Kılıçdaroğlu kağıttan okuyup duruyor metni... Dakikalarca süren "Neden ABD'ye gidiyorum" açıklaması...


CHP'nin gayriresmi ekonomi danışmanı Kemal Derviş'in, Aralık ayından itibaren CHP'de daha da aktif olacağı söylentileri var. ABD ziyareti öncesi de Kılıçdaroğlu kendisinden akıl almıştı. Bunu not olarak tutalım.

Şimdi de Kılıçdaroğlu'nun birkaç aydır devam ettirdiği ve son günlerde iyice sıklaşan "tuhaf görüşmelerini" bir hatırlayalım.

25 Mart 2013, Kılıçdaroğlu NESA Başkanı Emekli Büyükelçi James A. Larocco ile görüştü. (NESA, ABD devleti destekli bir "BOP'çu" kuruluş) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22896087.asp
09 Ekim 2013, Kılıçdaroğlu, Kemal Derviş ile görüştü. http://www.aksam.com.tr/siyaset/kilicdaroglu-oyle-bir-isimle-gorustu-ki/haber-251486
24 Eki 2013, Kılıçdaroğlu, Ricciardone ile görüştü. Kılıçdaroğlu, Ricciardone ile görüştü // Ricciardone ikna etti, Kılıçdaroğlu Washington’a gidiyor

Ve şimdi,  ABD ziyareti... Kimlerle görüşecek ve nerelerde konuşacak Kemal bey?

İngiltere’nin Washington Büyükelçisi ve eski Türkiye Büyükelçisi Sir Peter Westmacott ile görüşecek.
Barack Obama'nın Danışmanı ve Ulusal Güvenlik Avrupa Direktörü Karen Donfried ile görüşecek.

Brookings Enstitüsü'nde. (Tavistock'a bağlı çalışmalar yürüten, ABD politikalarını belirleyici unsurlardan olan enstitü) konuşacak.
Bipartisan Policy Center'da (Partilerüstü Politika Merkezi) konuşma yapacak. Eric Edelman ve 96'da Erdoğan'a iktidar yolunu açan Morton Abramowitz bu düşünce kuruluşunda görev üstlenmiştir. Muhtemelen Kılıçdaroğlu bu iki isimle de görüşme yapacaktır. Kurumun son dönemdeki AKP aleyhinde raporları dikkat çekiciydi. AKP'ye uyarı raporu

Dipnot: Washington'daki CHP resepsiyonuna katılanlar arasında Henry Barkey de vardı. Şu BOP aktörü ve Kürdistan'ın mimarlarından olan Henry var ya, heh işte o.

İsimlere bakın...

Tekrar düşünün, şüphelenmekte haksız mıyım?

Umarım yanılıyorumdur, umarım Kılıçdaroğlu ve ekibi çok zeki bir hareket yapıp İran/Rusya/Suriye ile birlikte başlayan ve İran-ABD ittifakını doğuran yeni uluslararası konjonktüre kendini entegre ederek Türkiye'yi ABD-Suudi Arabistan kıskacından kurtarmayı planlıyordur.

Umarım...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Hatay saldırısı, Suriye meselesi, medyanın pervasızlığı

Merhabalar...

50'den fazla canı kaybettiğimiz Hatay saldırısına, hükümetin ve medyanın konu hakkındaki tutumuna değineceğim biraz.

Türkiye'nin yakın tarihindeki en kanlı saldırısı geçtiğimiz gün Hatay Reyhanlı'da gerçekleşti. Saldırı sonrası hükümet kanadından yapılan ilk açıklamalarda hedef Suriye olarak gösteriyordu. Herkesin kendine yonttuğu nadir terör saldırılarından biri oldu bu. Kimine göre saldırıyı Suriye, kimine göre Suriyeli muhalifler(!), kimine göre iki ülke arasında gerginlik yaratmak isteyen küresel güçler...

Fakat burada iki kişinin açıklaması çok önemli. Biri Erdoğan diğeri Esad.

Erdoğan ilk açıklamalarından beri Suriye'yi hedef gösterdi, gösteriyor. Fakat kafasındaki karışıklık, cümlelerine de yansımış durumda. Ben, Erdoğan'ın sözlerine bakarak ciddi anlamda bir istihbarat savaşları döneminde olduğumuzu okuyorum.

Erdoğan'ın ilk açıklaması:

"...Bu süreç hassas bir süreç. Özellikle çözüm süreci diye ülkemizde yeni bir dönemi başlattık ve bu yeni dönemi hazmedeyemenler, ülkemizdeki bu özgürlük havasının teneffüs edilmesine ne yazık ki olumlu bakamayanlar, bu tür eylemler içerisine girebilir."

Daha sonra...

"Bizi Suriye'deki bataklığa çekmeye çalışan her provokasyona karşı son derece soğukkanlı olmak zorundayız."

ve daha sonra...

"...Zaten netice ortaya tam çıktığında hepsi açıklanacak. Ama olay kesinlikle rejimle alakalı bir olaydır, rejim bu işin arkasındadır, bu belli. Ama rejimin tabi Türkiye'de uzantıları var. Ve bu uzantılar üzerindeki çalışmalar da derinleştirilerek devam ediyor.
...
Mültecilerle ilgili provokasyonlar. Aslında bu olayların muhalif güçlerle yakından, uzaktan alakası yok ama burada muhalif güçleri zan altına almak ve Türkiye'deki sığınmacı olan bu kardeşlerimize karşı böyle bir operatif yaklaşım içerisine girme gayretleri var."

Yukarıdaki sözlere bakarsak Erdoğan diyor ki; Esad bu saldırı ile bizi Suriye'ye çekmek istiyor.

Akla mantığa sığıyor mu bu? Sığmıyor. Muhaliflerle ve İsrail'le uğraşamayan Esad, bir de Türkiye'yi başına bela edecek hatta NATO'ya da koz verecek öyle mi?

Tüm verilen bilgilere rağmen (istihbarat savaşları) bu saldırının Suriye tarafından yapılmadığı ihtimali Erdoğan'ın kafasını allak-bullak etmiş durumda. Erdoğan'ın çelişkili açıklamaları bunun göstergesi. Ancak Erdoğan, bu saldırıyı kullanarak da desteğini alamadığı halkı Suriye konusunda arkasına almaya çalışmaktan vazgeçmiyor.

Bir başka deyişle, Irak'ta ABD'nin isteklerini yerine getiremeyen Erdoğan, bu kez canla-başla mücadele ederek BOP Eşbaşkanlığı görevini yerine getirmek istiyor.

Erdoğan uzun bir süredir Suriye düşmanlığında sınır tanımıyor. Tüm emperyal devletlerden daha da gözünü kan bürümüş şekilde Esad'a saldırıyor. Bunun sebebi, Erdoğan'ın bu konuyu artık ölüm-kalım melesi haline getirecek kadar kişiselleştirmiş olması. En son "Suriye'de olup bitene sessiz kalacaksam, koltuğu bırakır giderim" diyecek kadar da -her ne kadar şov olsa da- uç noktada olduğunu gösterdi.

Peki neden? Neden Erdoğan bu konuyu bu kadar "büyüttü?"

1. Erdoğan, bir anda başlayan Arap ayaklanmalarının hızlıca sonuçlanmasını göz önüne alarak Suriye'de de bunun aynısının olacağını düşünüyordu.
2. Esad düşmanlığını başlatan Amerika ve Avrupa, ABD'nin Ortadoğu'daki gölgesi olan Türkiye'yi Suriye'nin üzerine attıktan sonra bir kenara çekildi. Hatta öyle ki, bir ara Suriye, neredeyse tamamen ABD gündeminden çıkmış durumdaydı ve o dönem Erdoğan ise Irak'a savaş açan George Bush'tan farksızdı.
3. 1 Mart tezkeresini geçiremeyip ABD'ye Irak'ta yardım edemeyen-ABD askerlerini Türk topraklarına sokamayan Erdoğan, bu kez benzer bir durumda ABD'nin AKP'ye karşı asla affının olmayacağının farkında.
4. Erdoğan ve Davutoğlu, bölgede Yeni Osmanlıcılık oyunu oynamaya çalışıyor, bunun için de Sünni yönetimler yaratmak istiyor. Bunun için öncelikli olarak Esad'ın gitmesi gerekiyor. Erdoğan'ın bastırılmış mezhepçi düşünceleri de Esad düşmanlığının altında yatan sebeplerden biri olabilir.

Tüm bu süreçte çok önemli bir ayrıntı var. Esad karşıtlarının hiçbiri birbirine güvenmiyor.
Türkiye, ABD'yi Suriye'ye sokmaya çalışıyor. "Sen gir, ben de desteklerim" diyor.
ABD, Türkiye'yi Suriye'ye sokmaya çalışıyor. "Sen gir, NATO olarak arkandayız" diyor.
Aynı şey Avrupa ve BM için de geçerli...

BALYOZCU KİMMİŞ?

Balyoz davasındaki o kolpa iddialar neydi?
"Kendi uçağımızı düşürüp, terör eylemleri gerçekleştirerek komşu ülkeyle aramızda savaş çıkarmak."

Hatay'da patlayan bombalar gibi yani.

E Balyozcular içeride... Peki bu Balyozcular kim? Biz buna "Dervişin fikri neyse zikri de odur" deriz. Şerefli komutanlara yapılan suçlamalar, tamamen istihbarat örgütlerinin insanlık dışı taktiklerindendi ve bugün görüyoruz ki onları yapanları yargılamayı bırak, isimlerini bile zikredemiyoruz.

AKP MEDYA PLAYER

Türkiye'deki basın/yayın organları, yani özetle medya, tamamen iktidarın oynatıcısı. İktidar bu durumda media player oluyor..

Patlamadan kısa bir süre sonra, konu ile ilgili yayın yasağı getirildi. Bu yasak, iktidar yandaşlarına göre provokasyonun ve ülkede oluşabilecek infial ortamının önüne geçmek içindi.

Peki medyanın görevi nedir?

Basit anlatımla medya, halkın haber alma hürriyetini sağlamakla yükümlüdür. Misyonu budur yani.

Dikkat ettiyseniz, yayın yasağına rağmen konu ile ilgili NTV, Habertürk gibi kanallarda gerçekleştirilen televizyon programları ve programa katılan "uzmanlar" sürekli olarak patlamadaki Suriye parmağına vurgu yapıyordu. Belli ki yayın yasağı iktidarın söylemlerinin dışında gerçekleşirse devreye giriyor.

İnternet haberciliği ise tamamen durumun cılkını çıkarmış durumda.

Ensonhaber adlı siteden iki örnek.


AKP'ye destek vermek için bir süredir PKK ile yapılan pazarlıkları "Barış geliyoooöörr" söylemleri ile manşete taşıyanlar, bir anda savaş çığırtkanlığına başlamış. Bak seeen. Hadi padişah hazretleri ile birlikte kaşısana Suriye'yi koçum.


Neymiş, Esad'ın saldırıyı kınayıp "ortak soruşturma açalım" demesi 'küstahça' bir açıklamaymış.
Not: Patlamalara soruşturma açmak isteyen Esad'a küstah diyenler, medyaya yayın yasağı uygulayan iktidar tarafından yönetilen ülkede habercilik yapıyor. Yersen.

Aynı haber Samanyoluhaber'de:

"Esed'den pes dedirten açıklama!

Esed, Reyhanlı saldırısına ilişkin öyle bir açıklama yaptı ki...

Suriye 'deki Esed yönetimi Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen bombalı saldırıları kınadı."

Bkz: http://www.samanyoluhaber.com/dunya/Esedden-pes-dedirten-aciklama/1009810/

Böylesine gergin bir ortamda, 50'den fazla kayıp veren, canı yanan Hataylılar zaten kendisini yeterince sahipsiz hissediyor, devletin kendilerini yalnız bıraktığını düşünüyorken ortaya bir de kendini bilmez birileri tarafından suçlanmaya başlandı.

Neymiş, Hataylılar Suriyelilere baskı uyguluyormuş. Hatta Hakan Albayrak adlı insana göre, patlamada yaralanan Suriyelilerin ölüm sebebi, Hataylıların patlama sonrasında başlarını ezmesiymiş.

Bak bak :

Haber için tıklayın
La bi kere o elini indir sen. Böyle pervasızca açıklamayı yapan adama, "Olum sen Hataylılara insanlığı öğretecek adam mısın?" diyen bir kişi de çıkmaz mı arkadaş? Çıkmadı aga. Hatay medeniyetlerin beşiğidir kamil. Senin dedikoduya dayalı üç kuruşluk haberciliğin Hatay'daki hoşgörüyü, sağduyuyu bozamaz. Orada mezhep, ırk, din, dil kavgası olmaz. Orası, sizin Obama ağabeyinizin mezhep savaşını en son sokacağı yer. O da sizin gibi içeriden ülkeyi karıştıran andavallar yüzünden.

Bir de açıklama yapmış: 'Bu ülkenin çocuğu olmaktan utanıyorum' diye. Ben de senin kendini bu ülkenin çocuğu sanmana götümle gülüyorum moruk.

Patlama sonrası gazete manşetlerine bakalım.

Saldırıdan bir gün sonra, 12 Mayıs... Ortak mesaj: Esad yaptı. (El Muhaberat ya da Acilciler)


13 Mayıs manşetleri... Özet: Kesin Esad yaptı. Taşeron örgüt ise Acilciler. Başında ise Mihraç Ural.




14 Mayıs manşetleri... Özet: Allah belamı versin Esad yaptı bak. Valla. Hem depoda para da çıktı bak.



Devletümüz hemen operasyon yapıp, katliamı gerçekleştirenleri buldu ve apar topar yarısını tutukladı yarısını da salıverdi. İçimiz rahat etti. iyiki vrsn aşkm sni çk sviyrm mck

51 kişi öldü lan. Böyle suçlu mu yakalanır? Kimmiş bunlar. İsimleri ne? Daha önce hangi eyleme karışmışlar. Madem itiraf etmişler(!) kim için yapmışlar? 

Katliamın sorumlusu olarak gösterilen Mihraç Ural, "ARTIK ACİLCİLER DİYE BİR ÖRGÜT YOK" derken,(bkz) bunlar neyi itiraf etmiş?

Bakın tutuklanan isimlerden biri olan İlhan K'nın bir yakını ne diyor:
"Medyada inanılmaz haberler çıktı. Sınırı geçerken, kaçarken yakalandı diye. Hayır, yalan söylüyorlar. Pazar sabah 06:00'da yatağında uyurken eve baskın yapıp gözaltına aldılar. Hiç böyle büyük bombalama yapan kişi evine gidip yatağına yatar mı?

Kendisi telefon satıyor. Diğerleri ise onun hat ve telefon sattığı kişiler. Polis de zaten yaptığı baskında bu telefonları satın aldı. Böylece bir örgüt yarattılar. Hiçbirinin örgütle ilgisi yok. Suriyeli de değiller. Bölgenin çocukları hepsi. Antakyalı, Samandağlı, Harbiyeli. Ortak özellikleri ise hepsinin Alevi olmaları.."

Erdoğan ABD yolcusu ve Obama'yı ikna etmeye gidiyor. "Gel Suriye'ye gir, ben de destek olacağım" diyecek. "Bak Suriye'ye müdahale için iki şartın vardı ikisi de gerçekleşti. E GİR ARTIK KANKA" diyecek muhtemelen. Bu şartlardan biri Suriye'deki savaşın komşu ülkelere sıçraması idi, diğeri ise rejimin kimyasal silah kullanmasıydı. Erdoğan'ın ABD ziyaretinden bir kaç gün önce kimyasal silah bulguları var demesi, ve ziyaretten hemen önce Hatay saldırısının olmasına bir de bu açıdan bakın dilerseniz.  

Hitler'in propaganda bakanı Joseph Goebbels'ın bir sözü var:
"Ne kadar uçuk olursa olsun bir yalanı yeterince tekrar edersen insanlar ona inanır."

Önümüzdeki günlerde kimyasal zırvalarını sürekli duyacağız muhtemelen...